18 Kasım 2013 Pazartesi

Burdur İnsuyu Mağarası ve Burdur Gölü- 3 Kasım 2013

Haftasonu olunca nereye gitsek diye kıvranıyoruz. İşte o günlerden birinde öğleden sonra yakın bir yerlere gidelim dedik. Isparta’ya 40 km uzaklıkta yaklaşık 80 bin nüfuslu küçük sevimli bir il olan Burdur’a doğru yola çıktık. Isparta Burdur arasını bağlayan ve biraz yüksek rakımdan Burdur’a girişimizi sağlayan, ovalardan ve dağlardan geçen kestirme yolumuzdan devam ettik. Burdur merkeze girmeden İnsuyu Mağarası’na doğru yol aldık. Tam "dağı tırmanıyoruz artık şehir bitti" derken, dağın tepesinde Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi yerleşkesini görmek bizim için de sürpriz oldu. "Neden bu kadar şehirden uzakta?", "acaba gelecekteki şehir gelişim ekseni düşünülerek mi böyle bir yere konumlanmış?" diye sormadan edemedik. Buraya acaba öğrenciler nasıl ulaşıyor sorusu da aklımızdaydı. Muhtemelen pek sevgili ülkemin pek akıllı siyasetçileri ilimiz zaten küçük rant alanlarını da kapatmayalım üniversite kampüsü ile deyip, merkezi hükümetin de ancak dağın tepesinde yerleşke yerini tahsis etmesiyle buraya kampüsün kondurulduğunu düşünmekteyim. Ama şunu söylemeliyim veterinerlik fakültesi önündeki inek de bizi cezbetti. Allahım nasıl tatlı bir heykel koymuşlar öyle :) İsotumm zaten inekleri en sevimli hayvanlar olarak gördüğü için pek bir sevdik :).
http://www.haberler.com/dev-inek-maketi-veteriner-fakultesine-hediye-3990482-haberi/

İnsuyu mağarası çok fazla talebin olmadığı bir yerde bulunuyor. Yani görebilmek için kendi istikametinizden sapmanız gerekiyor. Kapısına geldiğimizde ne zaman kapandığını sorduk, görevli "karanlık bastırınca" dedi. Biz de "iyi o zaman yaklaşık 2 saatimiz var" dedik birbirimize. Adamın tuhaf bir bakışı vardı! Nedenini turu bitirdikten sonra anlayacaktık. Çünküüüü mağarayı dolaşmak yarım saatinizi almıyor :D.

Öncelikle şunu belirtmeliyim her ne kadar özel sektör ve kapitalizm yanlısı bir insan olmasam da bazı şeylerin terk edilip de bakımsızlaşması ve yok olmasından  yana değildim. Ve bu yüzden bence bu gibi yerler özelleştirilmeli, adam akıllı oturacak yer yok, her taraf dökülüyor, tuvaletler felaket!!… bir de hoparlörden bir rehber bilgilendirmesi var ki akıllara zarar!! Güzel ülkemizde sosyal devleti göremeyen, yaşayamayan bir bireyin alternatifsiz dilekleri bunlar aslında…

Mağara 500 metre uzunluğunda ve ülkemizin ilk keşfedilen mağarası olarak ün kazanmış. Mağaranın içine girdiğinizde havanın nemli ve serinletici olduğunu fark ediyorsunuz. Özellikle sıcak havalarda gezilmesi tavsiye edilir. Işıklandırma biraz zayıf görünse de damla şeklindeki sarkık ve dikitler hoş bir manzara sunuyor ziyaretçilerine. Zayıf ışıktan dolayı, iyi fotoğraf çekmek istiyorsanız tripodunuzu götürmenizi şiddetle tavsiye ederim. Ben almamıştım, kötü oldu!!  Bazı yerler daha etkileyici olabilirdi fakat karanlıkta kalmış ne yazık ki.

Kazı alanının sonunda Büyük Göl adıyla bir göl bulunuyor gerçekten etkileyici bir göl ve bu gölün haricinde daha keşfedilmeyi bekleyen çok sayıda göl bulunuyor.  Döndükten sonra biraz netten baktığımda Atlas Dergisi’nin 2011 yılında tüplü dalışlarla yeni geçitler keşfettiğini öğrendim. Görüntüleri de oldukça ilginç.(http://www.atlasturkey.com.tr/fotogaleri/bilinmeyen-derinlikler/fg1778.aspx?Page=1)

Giriş bölümünde ise şöyle bir hikaye bulunuyor: “Sagalassos kralı Severianus kızı Asumeyi soylu bir ailenin oğluyla evlendirir. Ama bu evlilik çok mutlu bir evlilik değildir ve çiftler geçinemezler. Bu duruma kral çok üzülür, bir o kadar da kızgındır. Çiftleri cezalandırmak için adamlarına emir verir. Kralın adamları çifti mağaranın en uzak köşesinde ölüme terkeder. Mağarada uzun zaman geçiren çift, şifalı sularla beslenirler. Bu arada ne olduysa, çift birbirini sevmeye başlar. Onların büyüyen sevgisi bir ışık olur ve mağaranın çıkış kapısını gösterir.  Mağaranın mı yoksa prensesin mi büyüsüdür, o günden sonra mağarayı ziyaret eden karı ile koca aynı yastıkta kocamış, sevgililer ise hiçbir zaman ayrı düşmemiştir.” Hah şimdi anladınız benim neden oraya gittiğimi :P


Dönüş yolunda hazır gelmişken Burdur Gölü’ne de uğradık.

Bir hayal edin!  Dalgasız, hareketsiz, sakin, dingin, çarşaf gibi bir su…  Gün batımı ve gökyüzünde mistik pastel renkler... İşte ben oradaydım!!

Benim için  HUZUR!!….
Baktıkça rahatlıyorum sanki… Stresli olduğumda mutlaka bir su kenarına gitmem gerekiyor sanırım. Balık burcuyum belirtmiş miydim? :P



Şaka bir yana insanoğlu ile doğa arasında ama özellikle su arasında kutsal bir bağ var, bu kutsama bütün inançlarda mevcut…


O hayalin bir de diğer tarafı var ama o tarafı pek de romantik değil :)… Arkada koyunlarıyla kavga eden, daha doğrusu onları eve dönmeye ikna etmeye çalışan çoban amca……. Bizim elimizde çekirdeklerimiz ve maden suyumuz. Çekirdek çitleyip, İsotummla muhabbet edip, sodalarımızı içiyoruz. İşte ben bir de oradaydım :P
National Geographic’in 2013 sayılarından birinde tehlike çanları çalan ve kurumakta olan bir göl burası. Ne yazık ki bu flora ve faunayı da önemli derecede etkilemekte. Kıyıya adım attığınız anda suların çekilmesine ve tuzlu topraklara tanık oluyorsunuz. Bu hızla devam ederse 2040 yılında gölün yarısının yok olacağı tahmin ediliyor. 




Fakat bütün bu olumsuzluklara rağmen 2013 yılında Burdur Gölü’ne özgü endemik bir balık türünün bulunduğunu belirtmek isterim.