Sanırım artık kar beyaz ve kayak
tutkumuzu biliyorsunuz. Bu yıl Saklıkent’i gezdikten sonra bir de Kayseri’ye
gidip Erciyes Kayak Merkezi’nde kayalım dedik. 12 Şubat gece 4 gibi yollara
düştük. Amaç saat 11-12 gibi kayak merkezinde olup akşama kadar kayabilmek… Ben uyuduğum için tabiî ki yolculuğa dair pek
bişi hatırlamıyorum. Uzun bir gece yolculuğundan sonra yolun sonunda Erciyes
Dağı kollarını açmış bizi bekliyordu..
Yalnız kayak merkezine gitmeden
önce bir kahvaltı yapalım dedik ve yol üzerindeki bir alışveriş merkezinde
(adını şimdi hatırlayamıyorum fakat otogarın karşısındaydı) Simit Sarayı’na
uğradık. Beklediğimden çok daha büyük ve mis kokuluydu. Hatta o koku beni
benden aldı götürdü diyebilirim. Güzelce karnımızı doyurduktan sonra
navigasyona Erciyes’i yükleyip yola koyulduk.
Kayak merkezine giden yol oldukça
düzgün, çok dik değil ve yol geniş ve güzel. Hatta belediyenin otobüs seferleri
bile oluyormuş. Yol çok uzun değil haliyle ulaşım çok kolay. Erciyes’e
vardığımızda 2014 yılının kardan pek nasibini almaması nedeniyle sadece iki
pistinin açık olduğunu öğrendik. Normalde 34 tane pist bulunmasına rağmen karın
azlığı nedeniyle çoğu çalışmıyordu. Yapay karla pist oluşturulmuştu bu yüzden
bol kar keyfi yaşayamadık. Karın çok
fazla tutmamasının nedenlerinden biri de dağın çıplak olmasıydı. Rüzgarlara çok
açık olduğu için kar kolay kolay tutunamıyor.
Kayak merkezinin en büyük
özelliklerinden biri pistin geniş olması ve çok fazla eğimin bulunmaması. Yan,
başlangıç seviyesinde olanlar için ve kayak öğrenmek isteyenler içi çok ideal.
Bir de tabiî ki telesiyejleri çok güvenli, kapalı kabin şeklinde olan
telesiyejlerde tehlike olasılığı en aza indirilmiş.
Tüm gün için öğrenci skipass de
15 tl, kayak merkezi belediye tarafından işletildiği için fiyatlar standardın
çok çok altında. Normalde herhangi bir kayak merkezinde günlük skipassler 50
tlden aşağı değildir. Tek sorun keşke o skipasslere bir boyunluk taksalarmış.
Cebe koyup çıkarması biraz zahmetli bir iş. Bir de ulaşım çok kolay olduğu için
İsotun deyimiyle Kamikaze kayak yapanlar (kontrolsüz dümdüz kayanlar, ilk defa
kayak yapanlar) var ama siz durmasını biliyorsanız pek sorun olmayacaktır.
Gider gitmez bi güzel kat kat
giyinip sonra Tekir pistinden kaymaya başladık. Fakat pist kolay olduğu için
İsotu pek açmadı :)… sonra bir bağlantı bulup Hisarcık pistine geçtik. Burası
daha uzun ve kırmızı pist olduğu için kayması daha eğlenceli idi.
Akşama doğru, Ibis Kayseri otele
geçtik. 3 yıldızlı otelimizde kayıt yaptırırken öğrendik ki sadece haftasonu
için İstanbul’dan uçan kayakseverler bile varmış. Otel yeni yapılmış normal
standartlarda odalara sahipti. En büyük güzelliği ise içinde çay kahve
malzemesi ve bir ketle bulunmasıydı. Çünkü genelde bu tip otellerden bu tip
jestler beklemezsiniz. Eşyalarımızı bırakıp Kayseri şehir merkezine gittik. Çok
acıkmıştık, hele ben artık yürümek işkence gibi gelmeye başlamıştı. İsotuma
göre ben sadece yemek için motive olup gezenlerdenim :).
O halimi ve yemekten
sonraki halimi de görünce anladım ki gerçekten öyleyim. Kayseri’nin en ünlü
İskender lokantalarından biri olan Elmacıoğlu İskender Lokantası’nın sanırım
ilk açılan yerine gittik. Girişte önce biraz tereddüt ettik, çünkü yer oldukça
avam bir yer gibi görünüyordu. Nasıl mı?
Girişte sizi karşılayan bir resepsiyon, tarihi bir mekan, kristal sarkan
avizeler, avant-garde sandalyeler ve tasarım, kadehler… Fakat içeri girince yer
her ne kadar pahalı gözükse de fiyatların normal olduğunu gördük.. İsot
Elmacıoğlu İskender bense Develi cıvıklısı siparişi verdim. Siparişleri beklerken
de ne hayaller kuruyorum, acaba nasıl bişi nasıl tazı filan derken siparişler
geldi. Meğer Develi cıvıklısı bizim kuşbaşı pideymiş… hatta garson kuşbaşı pide
diye söyledi. Ben de bildik bildik “yok ben cıvıklı istemiştim” dedim :).
Garson da onların aynı şey olduğunu fakat Kayseri’deki bir ilçede yapıldığı
için bu adı aldığını açıkladı. Yemeğimizi yedik mutlu ve mesuttum.. Şehirde
şöyle bir gece turu atıp yediklerimizi erittik. Çok yorgun olduğumuz için gün
bizim için sona erdi.
İsotunn Sanatsal Fotosu :) Hakkını vermek lazım iyi iyi :) |
Meydan ve Kale |
İkinci gün kalktığımda kayakta
düştüğüm için sağ diz kapağımın çok ağrıdığını anladım. Üzerine basamıyordum.
Dışarı çıkmak için hazırlandık. Kahvaltı için şehirde bir yerlere gitmeye karar
verdik. Sanırım gittiğimiz yerin adı Erciyes idi. Böyle ne pastane, ne cafe, ne
de fırın gibi bir yer… her şey çok çok ucuz ama bence çok ciddi hijyen
sorunları vardı. İstemeye istemeye kahvaltımızı orda yaptık. Siz siz olun sakın
gitmeyin yani. Sonra dizimin ağrısının ciddi bir sorun olmamasını umarak bir
polikliniğe gidelim dedik. Sıramızı aldık, fakat sonra beklemenin mantıksız
olduğunu acının dayanılmayacak olmadığını ve doktorun ancak ağrı kesici veya
kas gevşetici vereceğini düşünerek poliklinikten kaçarak uzaklaştık. O gün
kayak merkezindeki şiddetli rüzgar nedeniyle pistler açılmamıştı. Yapılacak bir
şey yoktu.
Turist Info'nun olduğu meydan |
Madem öyle deyip şehri gezelim dedik, önce turist info’ya uğradık.
Haritalarımızı alıp gidilecek yerleri işaretledik. Ama inanın bana benim
Kayseri hakkındaki tek düşüncem tipik bir Orta Anadolu şehri olması, turiste
pek alışkın olmadığı için bu sektörün pek gelişememesi ve bu yüzden yaptığımız
geziden zevk alamamamız… Hatta turist info’da çalışan bile Kayseri’den fazla
Kapadokya’yı anlattı:). Kayseri kalesi ile kümbetler tam merkezde yer alıyor.
Zaten burası Selçuklu dönemi ve öncesi uygarlığının yerleşim yeri olduğundan
kafanızı çevirdiğiniz her tarafta kümbet görmeniz mümkün… meydandaki Hunat
Hatun Kümbeti, Kalenin olduğu yerler, Seyit Burhanettin Türbesi’ne gittik. Ahi
Evran Aviyesi Cuma ve öğle vakti olması nedeniyle kapalıydı. Sonra hemen her
şehrimizde bulunan Atatürk Müze evini dolaştık. Sanırım bunlardan en ilginci
Seyit Burhanettin Türbesi’nin olduğu yerdi. Çünkü aslında etrafı eski bir
mezarlık olan bu yerin peyzajını park yeri gibi açık bir alan yapmışlar. Halk
burayı park olarak o kadar çok kanıksamış ve mezarlık şehirle öyle bütünleşmiş
ki... gençler okul çıkışı gelip oturuyorlar, yaşlı teyzeler el işi bişiler
satıyorlardı.. çok ilginçti..
Atatürk Evi |
Hunat Hatun |
Daha sonra biraz alışveriş için
kapalı çarşıya gidip kayseri mantısı ve pastırma aldık. Kayseri mantısı
gerçekten bir kaşığa bilmem kaç tane sığacak kadar mini minnacık idi.
Pastırmaysa aman allahım nasıl kokuyor, nasıl kokuyor!! ben çok sevmem zaten
de, hadi buraya gelmişken dedik… fakat sonra anladık insanın yedikçe yiyesi
geliyor. Bu arada Kayseri esnafına gerçekten dikkat edin demeden geçemiycem.
Kayseri insanının cimri olduğu konusunda anlatılan hikaye ve şakaların gerçek
olmadığını düşünürdüm. Fakat bir günde yaşadığım birkaç alışverişten esnafın
açıkgözlüğünün farkına vardım. Nese bunların ne olduğuna değinmiycem. Fakat
bizim kültürümüzde alışveriş mantığı şöyle işler. 10 liralık bişi isterseniz
esnaf ondan çok az daha fazla koyar. Esnafın bu eli bolluğunun tek bir sebebi
vardır, dükkanının bereketinin artması ve müşterinin tekrar gelmesi… Burada 10
deyip 9 veriyorlar.. Nese geçelim.
Kapalı Çarşı Önünde |
Alışverişi de yaptıktan sonra Ali Dağı yer altı şehri diye bir yer varmış. Burada mağarada botlarla gezi
yapılıyormuş. Hadi oraya gidelim dedik, işe bakın ki orası da tadilat nedeniyle
kapalıydı. Ordan birkaç tepeden kuşbaşı manzara fotosu çekip, Forum Kayseri’ye
gittik. Amacımız arkadaşlarımızın tavsiye ettiği Kaşık-la Restoranı bulup mantı
yemek. Meğer orda değilmiş fakat forumun yakınında bir yerdeymiş..
Kapıdan girer girmez aman Allahııım! o nasıl
bir dekor, ne kadar ağır, hantal, göz yorucu ışıklı, kristalli, altın kaplamalı
diye aklımdan geçirmeden edemedim. Sonra
fark ettim ki gerçekten Kayseri halkı böyle ağır, klasik dekorlara bayılıyor.
Bense daha çok modern, pratik ve rahat dizaynların adamıyım. Nese dekoru
boş verip mantılarımızı sipariş vermek istedik. Hiç memnun kalmadım nedenlerini
de hemen belirteyim; birincisi garsonlar inanılmaz kaba, biz orta masadan
kenara geçmek istediğimizde kenarın rezerve olduğunu söyledi ama alelade
insanları buraya aldı. Sonra en nefret ettiğim şeylerden birini yaptı ve biz
talep etmeden 1,5 litrelik suyu açtı… Bu hiç hoş değil bence, bikere bu bizim
cimriliğimizden değil fakat ben zaten yemekte su içen biri değilim, kendim
istesem alabilirim sonra 1,5 litre açmanın mantığı nedir Allah aşkına?… Tek bir
mantığı var bana göre müşteriye hesap bindirmek… mantı siparişlerimizi verdik,
yoğurt yanında geliyor, sosu ise arkadan garsonlar getiriyor.. ama beyefendi
bizim yoğurdu bile dökmemizi bekleyemeden sosu boca etti!! Saçmalık gerçekten
bu kadar lüks bir yerde bu tutum davranış!! Gözümde sıfırın bile altındalar…
Neseki tripadvisorda yorumlarımı eksik etmedim. Burdan da söylüyorum kimseye
tavsiye etmem. Onun yerine ANANIN YERİ’ne gitseydik daha iyiydi :). Şaka değil
gerçekten böyle bir yer var Kayseri’de, hem de meşhurmuş!
Saray Çiftliği Kahvaltımız |
Ertesi gün yine kayak
merkezindeydik. Eşyalarımızı otelden alıp kahvaltı için şehir merkezine indik.
Burada İsotumun araştırmaları sonucu çok güzel bir aile iletmesi olan Saray
Çiftliği kahvaltı soalnunu bulduk. Saray çiftliği altkatı şarküteri üst tarafı
kahvaltı salonu olan biryer. Sahanda yumurta çeşitleri oldukça iyi, ekmeği
sıcacık, fiyatları da çok uygun… Küçük sevimli salonu ve lezzetlerini çok
beğendik, bayıla bayıla yedik… tam olarak nerede olduğunu kestiremesem de web
siteleri bulunuyor.
Kahvaltı sonrası kayak merkezine
son defa gittik. Gün boyunca kaydık. Fakat hafta sonu olduğu için inanılmaz
kalabalıktı. Telesiyeje binebilmek için çok beklemek gerekiyordu. Fakat sonuna
kadar kaldık, böylece ben de biraz tekniğimi geliştirdim. Saat 16:00 civarında
Kapadokya’ya vardık. 1,5 günlük Kapadokya maceramız bir sonraki yazımda
sizlerle sevgili okurlarım :)…
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder