Artık bu yazılar nereye gidiyor bilmiyorum ama benim yazmam lazımdı sanırım bunları ...
İnsanoğlu’nun doğasında tembellik
olduğu teorimi 2012 yılına kadar savunmuştum. Fakat bir dönem çalışmamaya bağlı tembellik= boşluk=
amaçsızlık= hayata bağlanamama
zinciri beni vurdu. Bu ne demekti? Tembellikten doğan boşluk ve hayatın amacını
yitirmesinin aslında yıkıcı bir şey olması…
Fakat bu çekişmenin başka bir
tarafı da vardı. O da sevdiğin şeyi ya da mesleği yapmak. O zaman daha motive,
mücadeleci, hayat dolu ve yaratıcı oluyordum. İstediğini yapabilmek, özgürlük! Bundan
güzel bir şey var mı?
Son dönemlerde gözlemlerimden
biri de şu; bi kitapta bir ülkenin zenginliğini ve medeniyetini mutfağınızdan
anlayabilirsiniz gibi bir söz okumuştum. Yani ülke tarihinde karşılaştığınız
ülke ve medeniyetlerle etkileşiminiz aslında sizin mutfağınızın ve
yemeklerinizin çeşitliliğini gösteriyormuş. Vakti zamanında topraklarında güneşi batmayan
İngiltere’ye bakın; sömürdüğü ülkelerden mutfak anlamında hiç nasiplenmemiş. Mutfakları
da hiç gelişmemiş. Fakat bizim Osmanlı İmparatorluğumuz bütün Balkan, Kafkas,
Çerkez, İran ve diğer komşu mutfaklarından etkilenmiştir. Bu aslında ast-üst
ilişkisinin milletler arasında görülmediğinin güzel bir kanıtıdır ki bunu
İngiliz tarihinde göremezsiniz.
Ben de bunun üzerine düşünürken
aynı konudan farklı çıkarımlar yaptığımı anladım. Bakın bütün gelişmiş bütün
ülkelere… Hangisinin mutfağı çok gelişmiş? Belki bir derece Akdeniz mutfağı lezzetli
ve gelişmişti ama onlar da dibe vurdular sonunda.
Bir de şu İtalya ve İspanya
konusu var. Bu adamların mutfağı neden bu kadar zengin biliyor musunuz? Alın yine
size Türk ve Arap etkisi! O çok sevdiğiniz pizzanın aslında Türk istilasında
pideden geldiğini biliyor musunuz? İspanya mutfağındaki Endülüs etkisini de
unutmamak lazım… Bir de bu gözünü sevdiğim Akdeniz ülkelerinin toprakları
verimli, haliyle yemekleri doğal olarak lezzetli…
Batı Avrupa’nın süpermarketlerini
gezin o kadar çok ready-food var ki, 3-5 dakikada hazırlanacak, rahat pratik. Bir
de bütün dünya mutfaklarını raflarda görebilirsiniz Uzak Doğu’sundan, Latin
Amerika’sına… adamlar 2 saat boyunca yemek için uğraşıp bir saat yemekte sohbet
edip sonrasında da ağırlaşıp ardına da bi içecek faslı yapmıyorlar bizim gibi…
Zamanları üretmek, yaratıcılık, çalışmak ve zamanı iyi kullanmak için ayrılmış…
Belki de onların bu derece AR&GE ve teknolojide gelişme sebepleri de bu. Karar
verdim yemek için o kadar zaman ayırmıycam kardeşim :). MUTFAKTA DEVRİM
BAŞLASIN!!
Uzakdoğu mutfağı, Akdeniz
mutfağı, Latin Amerika mutfakları iyi mutfaklar, ülkelere bakın
GELİŞMEMİŞ!! Batı Avrupa, İskandinav,
Amerika mutfağı çok kötü ama ülkelere bakın GELİŞMİŞ !!!
Bir süredir Hollanda’da olduğum
için bu adamlar boş zamanlarında ne yapar, günlük hayatları nasıldır diye
düşünürken buldum kendimi… Küçük yurt odamda televizyona bakmam bazı bulguları
görmemi sağladı. Adamların en azından 7-8 kanalı İngilizce… bu durumda yolda 3
yaşındaki ufaklığın aynı anda annesi ile Dutch konuşup, annesinin iş
arkadaşlarıyla İngilizce konuşmasına şaşırmamak lazım dimi? Kanalları çok uzun
süredir dolaşıyorum, tek bir Dutch dizi göremezsiniz yemin ediyorum. Sadece ABD
popüler dizileri ki onlar da İngilizce. Bir de bizim kanallara bakın, bence
farkı göreceksiniz! Bırakın seyretmeyi isimlerini bile takip edemediğim dizi
patlaması. Bir de dizilerin kamera arkasının magazin programları, kalan zaman?
Saçma kadın programları (sağlık içeriklileri ayrı tutuyorum), küçük düşürücü
yarışmalar vs.
Pekiii Dutchlar tatillerinde ne
yapar? Adamların tek düşündüğü şey şehirden kaçma, seyahat, spor, doğa ve
ailecek spor aktiviteleri… Günlük hayatta araba değil bisiklet kullanırlar.. Sağlıklı
yaşarlar, uzun yaşarlar, fikir ve beden olarak dinç olurlar. Bizim milletimiz
böyle tatil günlerinde ne yapar? Ramazan ve kurban bayramını düşünelim. Annelerimiz saatlerce yemek hazırlar,
dostları çağırır, büyük sofralar kurulur, mezesinden, ara sıcağından, ana
yemekten tatlısına sofra hazırlanır. Bu bizim eğlence tanımımızdır. Aslında sanırım
bu bütün Akdeniz ülkelerinin özelliği… RELAX MOOD ON …
Bir de tipik bir Hollandalı’nın
genel profilini özet olarak geçeyim. Kızları artık hoş olamayacak derecede uzun
ve yapılı… Kazulet yani.. makyajsız, pek moda anlayışı olmayan, kombin
konusunda sınıfta kalan, müstehcen giyinmeye pek aldırmayan kişiler.. Pek de
öyle olmuyor halbuki her açık seçik giyim çekici olmuyor ya da umursamazlık
bunun nedeni olabilir. Erkeklerine gelince kesinlikle uzun burunlu kundura
ayakkabı ve deri kahverengi tercih sebebi, kot pantolon, iyi bir kemer ile
genelde mavi ve çeşitli tonlarında gömlek üzerine deri ceket tercihtir, saçlar
yağlı briyantinli, arkaya doğru taranmış ve uçlara doğru kıvırcık sarı.. Genelde
omuzdan asmalı postacı çantası. Onlar da çok uzun ve zayıf… Hobbit gibi
yaşamışım bu ülkede :).
Bir de bu ırkın şöyle bir
alışkanlığı var iki güneş gördüler mi saniyesinde şort tişört ve parmak arasına
moduna geçebiliyorlar… O zaman bu hava sıcak mı lan deyip o terlikleri alıp
suratlarına iki çakmak makbul de… Napsın garibanlar güneş gördükleri mi var? Acıyorum
bunlara ya valla…
Adamların yaşam tarzı iki ilkeye
bağlı “Law and Order” yani “Kurallar ve Düzen”. Bir de “Tolerans ve buna bağlı bireysellik”…
Kurallar ve düzen adamın bütün hayatını oluşturuyor. Çıkın trafiğe kırmızıda
geçmeye çalışın bakalım adamların bütün beyin hücreleri yanıyor ne
yapacaklarını kesitremiyorlar. Hızlı olup analitik karar veremiyorlar
afallıyorlar. Bizde? Kaos karmaşa yaşamamızın parçası, çabuk ve anı kurtaracak
çözümler bulmak haliyle bizim bir parçamız oluyor… Sürprizlere açık… Onlarda? Sürprizlere
yer yok… Hayatı kolaylaştırıyor mu? EVET! Sıkıcı mı? EVET! Ama insan hayatı ve
değeri onlarda daha gelişmiş…Acı gerçekler bunlar. İkinci ilke “bireysellik ve
tolerans”. Neymiş Hollanda bütün dünyada en hoşgörülü ülke… tabi hoşgörü /
tolerans tanımına bakmak lazım önce. Anlayış şu: Kendi alanında olduğu sürece
sen ne yaparsan beni ilgilendirmez, ben de ne yaparsam yapayım seni
ilgilendirmez!” Hoşgörü tanımı Batı’da ne yazık ki böyle… Bizde ise
kültürümüzün, gelenek ve göreneklerimizin ve hatta özünü iyi anladığımızda
dinimizin temelinde sevgi var… Kucaklama, paylaşma, bütün olma ve kolektif yaşam
var. Pekiii soruyorum hangisi iyi sevgili okurlar? İkisinin de sorunları var
dimi?
Çocuklar? Onlar her yerde her
şekilde tatlı canım :)… Keşke fırsatım olsa da siyah bonus, çekik gözlü, sarı
evlat edinsem bir de işte benimki esmer :)… İsota söylediğimde pek iyi
karşılamadı ama ne var canım bizim ne eksiğimiz var Mr. & Mrs. Smith’den
:).
Ohh içimi döktüm bir rahatladım
:). Şimdilik bu kadar, fakat Hollanda gezi notlarım çok yakında sevgili
okurlarım…
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder