Sanırım Isparta’da yaşamanın en
büyük avantajlarından biri de yakın çevrede gezilecek çok sayıda yerin olması.
1 Mayıs pazartesi gününe denk gelince, bir de ben işten bir hayli bunalınca, bu
bahar aylarında yapılabilecek güzel organizasyona kollarımızı sıvadık. Planımız
Adrasan’da 4 yıl önce de kaldığımız Akdeniz Üniversitesi Sosyal Tesisleri’nde
kalıp, bisikletlerle tam anlamıyla dağın etrafında dolanıp Gelidonya Feneri’ne
görmekti. Havanın çok sıcak olmaması da avantajımızaydı… Çünkü yaz sıcaklarında
o parkurları ne bisikletle ne de yürüyerek çekmek istemezsiniz :)
İsot ilk başta bisiklet rotasını çizdi, ki bence bu oldukça önemli en azından ne kadar yol gideceğinizi nerelerden geçeceğinizi bilmek insanı rahatlatıyor. Ya da en azından benim açımdan böyle :)
29 Nisan’da öğleden sonra Adrasan’daki sosyal tesislere varmıştık. Tesis oldukça güzel, bizim beklentilerimizi karşılıyor. 3 katlı 6 bloktan oluşuyor. Odaları çok geniş ve hepsi balkonlu. Ortasında bir havuzu da var… Biraz içerde, ağaçların arasında sahile 600 metre uzaklıkta kurulmuş tesisin sahil bandında kendi alanı da var. Kahvaltı ve akşam yemekleri açık büfe ve 1 Mayıs tarihine kadar fiyatı kişi başı 70 tl.
Tesislerden hemen bisikletleri alıp sahile vardık. Yılın bu zamanlarında daha su sıcaklığı tam kıvamına gelmediği için, “sahil çok tenha idi ki” ben bu durumdan ziyadesiyle memnundum :) Toplasan 3-5 kişi denizde ördek misali takılıyor anca. Sahilde biraz uzandıktan sonra 60 yaşındaki teyzelerden gaza gelip 2017 deniz-kum-güneş sezonunu açmam gerektiğini düşündüm. Çünkü teyzeler sanki günde sohbet eder gibi denizde durup sakin sakin konuşuyorlardı. İşte oğlan şöyle, torunlar böyle diye… Yaşından utan Hülya deyip yavaş yavaş süzülüyorum amma sanki soğuk su bacaklarımdaki bütün kılcal damarları sızlatmaya ant içmiş :P zar zor derken 29 Nisan’da şefteyi yaptık :) Dönüş yolunda, bisikletler üstünde, hafif tatlı bir esinti eşliğinde, mis gibi çiçek kokularını içime çekerken, hayat çok güzel be modundaydım :)
Birinci Gün Adrasan Bisikletlerle Adrasan Sahili |
2. Gün Gelidonya Yolu'na Hazırlık |
Ertesi gün yolun uzun ve yorucu
olduğunu bildiğimiz için ilk gün aktiviteleri bu kadardı. 30 Nisan’da
kahvaltıdan hemen sonra bisikletler, çantalar, sular enerji yiyecekleri
yüklenip yola düştük. İlk beş kilometre sıkıntısız şahane, etrafta bağ bahçeler
çiçekler yeni yeni olmaya başlamış karadutlara bakına bakına zevkle geçti.
Sonra Adrasan merkezini geçip artık tırmanışa geçeceğimiz yerin başına geldik.
Sanki oradaki su hayratı bayağı terleyeceğimizin işaretini veriyordu :) Bir de
İsot “bir 400 metre tatlı bir yokuş var korkacak bişi yok sakin” deyince işte
ben de inandım. Tırman allah tırman, tırman da tırman, “İsot ha şu virajı
dönünce iniş ha bu virajı dönünce iniş” diye diye 4 km 400 metre irtifa çıkardı
beni…
Tatlı Yokuşlardan Manzaralar :) |
Siz zannediyorsunuz ki ben bisiklet üzerindeyim. Nerdee :D bıraktım
bisikleti yürüdüm baktım olmadı İsot’a verdim bisikleti. Zirveye vardık inicez,
hah dedim şimdi esen rüzgarla böyle efil efil 30 km hızla inerim. Ama yine yok.
Çünkü iniş de inanılmaz dik ve virajlı bir de solunuzda kocaman bir uçurum
uzanıyor.. yani inişi bile korku filmi gibiydi benim için… dağın eteklerinde
Karaöz Sahil Kasabası bizi karşıladı… benim fren sıkmaktan bütün kaslarım
gerildiği için biraz açılayım diye bir mola verdik..
İlk Mola Karaöz Sahili |
Moladan sonra yine bisikletlerle
yola devam ettik. Artık hedef Gelidonya Feneri.. Ben başladım hayallere harika
olacak, sessiz sakin doğa manzara bize eşlik edecek gibisinden.. ama toprak
yola girdiğimizde anladım ki Antalya trafiği gibi bir insan trafiği var ya da
Kabe kalabalığı mı desem tavaf etmeye otobüslerle gelmişler. Neyse hiç bişi
moralimi bozamaz en nihayetinde Gelidonya Feneri diye tutturan bendim :)
İsot rotayı planlarken 2 km kadar
bisikletleri ellerimizde taşıyacağımızı söylemişti. Sıra elde taşımaya
geldiğinde fark ettim ki… Yol keçi yolu ve dağı tırmanıyoruz!! Millet yürüyemezken
o yollarda, bi de trafik varken, biz bisikletlerle yer yer %40-45 eğimli taşlı
keçi yollarını çıkmayı çalışıyoruz. Benim ter, yorgunluk ve hırlama seslerim
başladı tabi Bir de herkese akıl veren yurdum insanı bir doğa organizasyonunda
daha da bir gevşiyor. Yok o bisikletleri bırakın yok gidemezseniz… Sana ne
kardeşim dert benim günah benim!!
Karaöz'den Gelidonya'ya çıkarken tepeden manzaralar |
Zor zahmet, dura dinlene, sinirlene
sinirlene vardık tepeye!! Yaa hiç abartmıyorum 100-150 kişi filan vardık
tepede, nerde kaldı doğa nerde kaldı manzara, bi manzara fotoğrafı için
yarışıyorlar, bi fotoğraf çekmek istesen insan karesi olmayan bir tanesini
tutturamıyorsun… Vel hasıl kelam ben o kadar zahmet verdikten sonra daha çok
zaman geçirip, tadını çıkarmak istesem de bu mümkün olmadı maalesef..
Yok yine beceremedik şu çubuğu kullanmasını :D |
Hakkını Verelim Manzara Güzel Yalnız O Çalıların Arkası Yığınla İnsan Dolu :D |
Yalnız güzel kareler de elde
etmedik değil, Gelidonya Feneri Türkiye’de en yükseğe konumlanmış fener olma
özelliğinde. Çam ormanından patika yollardan geçiyorsunuz ve yer yer irtifa
yüksek olduğu için güzel manzaraları tepeden görebiliyorsunuz. Fener Gelidonya
Burnu’nda, Likya yolu üzerinde ve arka manzarada Beş Adalar göze çarpıyor. Eğer
bulutlu bir havada gitmediyseniz harika kareler yakalamanız mümkün. Gitmeden
önce gördüğüm fotoğraflarda benim aklıma hep film karesi gibi büyüleyici bir
yer izlenimi bırakmıştı. Gerçekten de öyle, o kadar muazzam bir manzara!!
Gidenler gün batımının da harika
olduğunu söylediler fakat biz o kadar kalamadık. Geri dönüş yolunda hemen yol
üzerinde sanırım fenerden 3-5 km uzaklıkta Korsan Koyu vardı. Oraya da uğradık.
Çok güzel ufacık gizli kalmış bir koy fakat yine çok kalabalıktı. Yani o bakir
doğayı bulamadık mangal kokuları ve yurdum insanı gürültüleri arasında. Belki
de oraya Şubat gibi gitmek lazım. Aslında belki de güneyin tüm güzellikleri
kışın başka bir güzel, denemek lazım.
Korsan Koyu |
Bisikletlerle Karaöz’e döndüğümüzde
ben o tatlı (!) yokuşları çıkamayacağımı anladım. Ne de olsa 35 km yapmıştım.
Bir de bence insanın kendi sınırlarını bilmesi de bir erdem, kendinle barışık
oluyorsun en nihayetinde :). İsot’a ben burada sahilde bekliyorum, sen arabayla
beni almaya gel dedim ve yalnız yolladım Adrasan’a… O da ben yalnız kalmayayım
diye 2,5 saatte geldiğimiz yolu 40 dakikada bitirmiş yavrum ya.. Oysa ben
İsot’u beklerken oldukça rahattım, gittim bir sahil lokantasına (zaten bir
tanecik vardı :D).. Aldım biramı patatesimi baktım keyfime. Ama o ter
yorgunluktan sonra nasıl güzel geldi anlatamam. Sonra İsot hayretler içinde
beni almaya geldi. Serüven sona erdi.
Serüvenin yol haritası da ekte efendim... Bu program relive adında bir uygulama ve bisiklet rotanızı görsel bir malzeme olarak sunuyor. Kendime hayret ettim Dağı dolanmışız resmen :P
Kurşunlu Şelalesi Enfesss |
Son gün toparlanıp Antalya’dan
Isparta’ya giderken yol üzerinde 2 km içerde olan Kurşunlu Şelalesine de bir
uğradık. Ya bu şelaleler kesinlikle bir doğa harikası, florası faunası bir
değişik oluyor, bir serinlik bir ferahlama… İnsanı dinlendiriyor. Ben çok
sevdim, bir de şelalenin güzel bir yerine kahveci açmışlar, tam not aldı
benden. Tabi yine yığmışlar otobüsler dolusu insanı ama olsun gezip-görsün
insanlarımız bu güzellikleri…
Kamuflaj :) |
Son Durak Kahvecimiz Manzara Süper Şelalenin Üstünde |
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder