Haftasonu olunca nereye gitsek
diye kıvranıyoruz. İşte o günlerden birinde öğleden sonra yakın bir yerlere
gidelim dedik. Isparta’ya 40 km uzaklıkta yaklaşık 80 bin nüfuslu küçük sevimli
bir il olan Burdur’a doğru yola çıktık. Isparta Burdur arasını bağlayan ve
biraz yüksek rakımdan Burdur’a girişimizi sağlayan, ovalardan ve dağlardan
geçen kestirme yolumuzdan devam ettik. Burdur merkeze girmeden İnsuyu Mağarası’na
doğru yol aldık. Tam "dağı tırmanıyoruz artık şehir bitti" derken, dağın
tepesinde Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi yerleşkesini görmek bizim için de
sürpriz oldu. "Neden bu kadar şehirden uzakta?", "acaba gelecekteki şehir gelişim
ekseni düşünülerek mi böyle bir yere konumlanmış?" diye sormadan edemedik. Buraya
acaba öğrenciler nasıl ulaşıyor sorusu da aklımızdaydı. Muhtemelen pek sevgili
ülkemin pek akıllı siyasetçileri ilimiz zaten küçük rant alanlarını da
kapatmayalım üniversite kampüsü ile deyip, merkezi hükümetin de ancak dağın
tepesinde yerleşke yerini tahsis etmesiyle buraya kampüsün kondurulduğunu
düşünmekteyim. Ama şunu söylemeliyim veterinerlik fakültesi önündeki inek de
bizi cezbetti. Allahım nasıl tatlı bir heykel koymuşlar öyle :) İsotumm zaten inekleri
en sevimli hayvanlar olarak gördüğü için pek bir sevdik :).
http://www.haberler.com/dev-inek-maketi-veteriner-fakultesine-hediye-3990482-haberi/ |
İnsuyu mağarası çok fazla talebin
olmadığı bir yerde bulunuyor. Yani görebilmek için kendi istikametinizden
sapmanız gerekiyor. Kapısına geldiğimizde ne zaman kapandığını sorduk, görevli "karanlık bastırınca" dedi. Biz de "iyi o zaman yaklaşık 2 saatimiz var" dedik
birbirimize. Adamın tuhaf bir bakışı vardı! Nedenini turu bitirdikten sonra anlayacaktık. Çünküüüü
mağarayı dolaşmak yarım saatinizi almıyor :D.
Öncelikle şunu belirtmeliyim her ne kadar özel sektör ve kapitalizm yanlısı bir
insan olmasam da bazı şeylerin terk edilip de bakımsızlaşması ve yok olmasından
yana değildim. Ve bu yüzden bence bu
gibi yerler özelleştirilmeli, adam akıllı oturacak yer yok, her taraf dökülüyor,
tuvaletler felaket!!… bir de hoparlörden bir rehber bilgilendirmesi var ki
akıllara zarar!! Güzel ülkemizde sosyal devleti göremeyen, yaşayamayan bir
bireyin alternatifsiz dilekleri bunlar aslında…
Mağara 500 metre uzunluğunda ve
ülkemizin ilk keşfedilen mağarası olarak ün kazanmış. Mağaranın içine
girdiğinizde havanın nemli ve serinletici olduğunu fark ediyorsunuz. Özellikle
sıcak havalarda gezilmesi tavsiye edilir. Işıklandırma biraz zayıf görünse de damla
şeklindeki sarkık ve dikitler hoş bir manzara sunuyor ziyaretçilerine. Zayıf
ışıktan dolayı, iyi fotoğraf çekmek istiyorsanız tripodunuzu götürmenizi
şiddetle tavsiye ederim. Ben almamıştım, kötü oldu!! Bazı yerler daha etkileyici olabilirdi fakat
karanlıkta kalmış ne yazık ki.
Kazı alanının sonunda Büyük Göl
adıyla bir göl bulunuyor gerçekten etkileyici bir göl ve bu gölün haricinde
daha keşfedilmeyi bekleyen çok sayıda göl bulunuyor. Döndükten sonra biraz netten baktığımda Atlas
Dergisi’nin 2011 yılında tüplü dalışlarla yeni geçitler keşfettiğini öğrendim.
Görüntüleri de oldukça ilginç.(http://www.atlasturkey.com.tr/fotogaleri/bilinmeyen-derinlikler/fg1778.aspx?Page=1)
Giriş bölümünde ise şöyle bir
hikaye bulunuyor: “Sagalassos kralı Severianus kızı Asumeyi soylu bir ailenin
oğluyla evlendirir. Ama bu evlilik çok mutlu bir evlilik değildir ve çiftler
geçinemezler. Bu duruma kral çok üzülür, bir o kadar da kızgındır. Çiftleri
cezalandırmak için adamlarına emir verir. Kralın adamları çifti mağaranın en uzak
köşesinde ölüme terkeder. Mağarada uzun zaman geçiren çift, şifalı sularla
beslenirler. Bu arada ne olduysa, çift birbirini sevmeye başlar. Onların
büyüyen sevgisi bir ışık olur ve mağaranın çıkış kapısını gösterir. Mağaranın
mı yoksa prensesin mi büyüsüdür, o günden sonra mağarayı ziyaret eden karı ile
koca aynı yastıkta kocamış, sevgililer ise hiçbir zaman ayrı düşmemiştir.” Hah
şimdi anladınız benim neden oraya gittiğimi :P
Dönüş yolunda hazır gelmişken
Burdur Gölü’ne de uğradık.
Bir hayal edin! Dalgasız, hareketsiz, sakin, dingin, çarşaf
gibi bir su… Gün batımı ve gökyüzünde
mistik pastel renkler... İşte ben oradaydım!!
Benim için HUZUR!!….
Baktıkça rahatlıyorum sanki…
Stresli olduğumda mutlaka bir su kenarına gitmem gerekiyor sanırım. Balık
burcuyum belirtmiş miydim? :P
O hayalin bir de diğer tarafı var
ama o tarafı pek de romantik değil :)…
Arkada koyunlarıyla kavga eden, daha doğrusu onları eve dönmeye ikna etmeye
çalışan çoban amca……. Bizim elimizde çekirdeklerimiz ve maden suyumuz. Çekirdek
çitleyip, İsotummla muhabbet edip, sodalarımızı içiyoruz. İşte ben bir de
oradaydım :P
National Geographic’in 2013
sayılarından birinde tehlike çanları çalan ve kurumakta olan bir göl burası. Ne
yazık ki bu flora ve faunayı da önemli derecede etkilemekte. Kıyıya adım
attığınız anda suların çekilmesine ve tuzlu topraklara tanık oluyorsunuz. Bu
hızla devam ederse 2040 yılında gölün yarısının yok olacağı tahmin ediliyor.
Fakat
bütün bu olumsuzluklara rağmen 2013 yılında Burdur Gölü’ne özgü endemik bir
balık türünün bulunduğunu belirtmek isterim.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder